Rapora göre en çok ölümün yaşandığı iş kolu, 482 işçiyle inşaat ve yol işkolu oldu.
Tarım, orman işkolunda 326; taşımacılık işkolunda 234; konaklama ve eğlence işkolunda 123; metal işkolunda 103; ticaret, büro, eğitim ve sinema işkolunda 99; belediye genel işler işkolunda 86; madencilik işkolunda 75; gıda işkolunda 43; enerji işkolunda 43; gemi, tersane, deniz ve liman işkolunda 41; sağlık ve sosyal hizmetler işkolunda 32; savunma ve güvenlik işkolunda 32; petro-kimya işkolunda 28; ağaç ve kağıt işkolunda 27; çimento, toprak ve cam işkolunda 27; tekstil ve deri işkolunda 24; basın ve gazetecilik işkolunda 2; iletişim işkolunda 2; banka, finans ve sigorta işkolunda 1 işçi öldü. 67 işçinin ise çalıştığı işkolu belirlenemedi.
Raporda, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ağustos’taki konuşmasında kullandığı “iç cephe” ifadesini, Eylül ayında sermaye temsilcileriyle buluştuğu ABD ziyaretinden sonra “İç cephe bizi biz yapan değerlerdir” şeklinde bir kez daha kullandı. Devamında Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı Bahçeli “iç cephe”yi sağlamlaştırarak “Büyük Türkiye Yüzyılı”nı başlatmak için çağrılar yaptı, yapıyor. Bu açıklamalar, bölgesel dengelere ve parlamenter sistemin çıkarlarına göre toplumsal sınıfları sermaye kümesinde yeniden konumlandırma çağrısıdır. Altında da Türkiye’nin demokratikleşmesi değil ulusal ve uluslararası konjonktürden kaynaklı çok sayıda faktör vardır.
İsrail’in Gazze katliamının ölçeğini genişleterek ABD’yle birlikte savaşı Lübnan ve Yemen’e taşıması, buradan İran’a doğru yayma politikası ve son olarak Suriye’de Esad’ın devrilmesi vb. gelişmeler bölgesel siyasal boyutunun yanında tedarik ve meta zincirlerinin güvenliğini ve sürekliliğini ilgilendiren devletlerarası bir iktisadi boyuta da sahiptir. Cumhur İttifakı “iç cephe” çağrısını, bölgesel savaş nedeniyle tedarik ve lojistik zincirlerinin güvenliğinin ve enerji sevkiyatının tehlikeye girdiği bir dönemde yaptı. Türkiye devleti ve sermayesi bu noktada bir NATO ülkesi olarak Ortadoğu’da yeni rol kapmak istiyor…
“İç cephe”, orta vadeli program (OVP) ve yeni anayasa ekseninde parlamenter muhalefetin tüm bileşenlerini kapsayacak, siyasal alandaki basıncı azaltmaya ve kontrol etmeye yönelik politika manevrasıdır. Sermayenin içerideki üretim temposunu korumak için siyasal hegemonyayı hedefleyen “iç cephe” stratejisinin somut görünümleri, OVP aracılığıyla ekonomik zor ve işçi hareketlerinin başını ezecek siyasal zordur. Bu ikisi Cumhur İttifakının (iktisadi olarak Şimşek Programının) kolonlarıdır. “İç cephe”, sanayi burjuvazisinin üretim kapasitesini hem ülke sınırları içerisinde ve çevresinde hem de “yeni anayasa” gibi siyasal projelerde Cumhur İttifakı yörüngesinde tutmayı amaçlayan bir çağrıdır (muhtevasında demokratikleşme adımlarını içermemektedir)…
İç cepheyi sağlamlaştırma politikası işçi sınıfının teslim alınmasıdır
Sermaye birikiminde tıkanmadan ve değersizleşmeden orta vadede kurtulmanın yolu, düşük teknolojili üretimle-düşük ücretlerle işçi verimliliğini artırmada aranıyor. Bu strateji, OVP’deki fason vaatlere rağmen, Türkiye kapitalizminin yapısal karakterinin zorunlu sonucudur. Yüksek kâr marjını hedefleyen yüksek teknolojili üretime geçiş sancılı bir süreçtir. Bunun tek yolu ise Avrupa sermayesinin karlılığında sıçrama olmasına bağlanıyor.
Yüksek kârlılık sıçraması için daha fazla verimlilik arayışı emek sömürüsünün daha fazla yoğunlaşması demektir. Ücretlerin daha fazla baskılanması (başta asgari ücret olmak üzere düşük ücret politikası) ve işçi sınıfını hareketsiz kılmak amacıyla sendikalaşmanın cezalandırılması (işten atmalar, grev yasakları, toplu sözleşmelerin etkisizleştirilmesi) “iç cephe”nin sınıf savaşı stratejisidir. Kuşkusuz etkiye tepki prensibi gereği baskılar işçi eylemliliklerini de artırmaktadır. Ancak Türkiye’nin dört bir yanındaki işçi direnişleri ve grevleri “iç cephenin” hedefindedir.
İşte tam da bu noktada “işçi sınıfı cephesi”ni güçlendirmek için İSİG mücadelesinin temel başlıkları ise bellidir:
• Başta asgari ücret olmak üzere tüm ücretler insanca yaşayabilecek düzeye yükseltilmelidir.
• İşten atmalar yasaklanmalı ve sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
• İSİG önlemleri alınmalı ve iş cinayetlerinin sorumluları hesap vermelidir.
• İşçi sınıfı ekseninde/önderliğinde demokratik haklar ve özgürlükler mücadelesi yükseltilmelidir.
Güncel kavram tartışmaları
2024 yılında raporlarda kullandığımız kavramlara dair kısa bir değinme yapmak gerekiyor. Zira yıllardır raporlarımızda yer verdiğimiz “iş cinayeti” ve “en az” ifadelerinin içeriğinin güncel olarak yeniden hatırlatılması gerekliliği ortaya çıktı.
Neden iş kazası yerine iş cinayeti diyoruz?
Öncelikle şunu belirtelim. İSİG Meclisi olarak “iş cinayeti” kavramını biz icat etmedik. Bu kavram 50 yıldan beridir kullanılmakta ve sınıf hareketinin durumunu, pozisyonunu da belirtmektedir.
• İş kazaları; patronların maliyet hesabı yapıp gerekli önlemleri (ortam, ekipman vd) almamaları, yani karlarını işçinin hayatının önüne koymaları yüzünden İş Cinayetidir.
• İş kazaları; patronların üç işçinin yapabileceği işi daha az ücret vermek için iki işçiye yaptırmaları yüzünden İş Cinayetidir.
• İş kazaları; işçilerin günde en fazla 8 saat çalışması gerekirken patronlar tarafından 12 saat çalıştırılması, bu çalışma sisteminin günlerce sürdürülmesi ve normalleştirilmesi yüzünden İş Cinayetidir.
• İş kazaları; patronların işçilere düşük ücret vermesi ve bu yüzden işçilerin gıda, ulaşım ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için İş Cinayetidir.
• İş kazaları; patronlar ve devletin işçilerin temel yasal haklarını bile yok sayması, sendikal örgütlenmenin engellenmesi, grevlerin ertelenmesi, 1 Mayısların yasaklanması, işçilerin haklarını savundukları için işten atılması ve korunma mekanizmalarının olmaması nedeniyle İş Cinayetidir.
Neden “en az” vurgusunu yapıyoruz?
İSİG Meclisi olarak bizler, kısıtlı imkânlarımızla derlediğimiz iş cinayetleri raporlarında işçi ölümlerinin bir kısmına ulaşarak kayıt altına alabiliyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi 2024 yılında kayıt altına aldığımız 10 iş cinayetinden 7’sini ulusal basından 3’ünü ise bize ulaşan bildirimler sayesinde öğrendik. Oysa iş cinayetlerinin daha fazla olduğunu kurumsal mücadeleye başladığımız son 14 yıldır belirtiyoruz ve bu yüzden “en az” vurgusunu yapıyoruz.
Bu noktada Ekim-Kasım-Aralık aylarında İstanbul, Kocaeli, Sakarya ve Gebze’de etkinlikler düzenleyerek SGK İş Kazası İstatistikleri ile bazı karşılaştırmalar yaptık. Bu noktada;
• Raporlarımızda SGK’ya göre daha az sanayi ve inşaat işçisi ile 50 yaş üstü işçi ölüm bilgisine ulaşabiliyoruz.
• Raporlarımızda SGK’ya göre daha çok 4-b’li; kadın, çocuk, göçmen işçi; tarım, sağlık, genel işler vd. işçi ölüm bilgisi kayıt altına alıyoruz.
• SGK’ya göre işçi ölümlerini sigorta veya hukuksal bağlamdan daha geniş bir biçimde değerlendiriyoruz.
Bu ve benzer birçok belirleyeni düşündüğümüzde iş cinayetleri bilinenin ve şu an raporda açıkladığımız ölümlerin çok daha fazla üzerindedir. Bir de görülmeyen, saklanan bir gerçek olan meslek hastalığı ölümlerini eklememiz gerektiğini unutmayalım.
2024 yılında en az 1897 iş cinayeti!
Yüzde 70’ini ulusal basından; yüzde 30’unu ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla 2024 yılında en az 1897, her gün “en az” 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
Raporun tamamı için TIKLAYINIZ